Bazen geceler öyle ürkütücü olurdu ki, karanlığın ardından görme ihtimalim olan bir sürü cisim belirirdi gözümün önünde. Bazen saçları dağınık bir kadın silüeti, bazen beyaz çarşaflı bir gulyabani, bazen de tam anlamıyla Elm sokağı kabusu tiplemesi Freddy. Tabi her şey uykuya dalana kadar, uykuya dalınca geçerdi. İlk travmamız yürümeyi öğrenirken başlamadı mı zaten; düşmekten korkmayı öğrenmiştik ilk. Sonra iğneci geldi, kedi tırmalardı, köpek ısırırdı, polis amca yakalardı, teyze kızardı, topumuzu keserlerdi. Sonra öğretmenden korktuk, sınav kağıdındaki hatayı söylersek notumuzun düşmesinden korktuk, yazılıdan korktuk, sözlüden korktuk. Üniversiteye girdik iş bulamamaktan korktuk. Şimdilerde de patrondan korkuyoruz, kovulmaktan. Kirayı ödeyememekten, elektriğin kesilmesinden, susuz, aşsız kalmaktan... Karşıt görüşünüz olduğunda, hapse atılmaktan, zulüm görmekten korkuyoruz. Düşündükçe yeni korkular geliyor aklıma, detaya girdikçe korkuların bereketinin hayatımın başka hiçbir ...
Yorumlar
Yorum Gönder