Uzun bayram, yalnız insan...
Yıllar önce bayramlar hakkında yazdığım yazıyı edebiyat öğretmenim çok beğenmiş ve 100 vermişti sınavda. Kompozisyondan ilk kez 100 alışımdı. O gün bugündür yazmayı severim.
O yazıda da bayramları sevmediğimi anlatmıştım. Hakikaten de sevmezdim ergenliğimde. Çocukken de harçlıkları yeni elbiseleri çok severdim ama kapı kapı dolaşıp bayramlaşma fikri beni çok rahatsız ederdi. Hala da öyle. O zamanlar o kadar çok insan vardı ki ziyaret ettiğimiz. Annem ve babam çok insancıl ve sosyal olduğundan herkesin kapısını çalar halini hatrını sorardık. Gittiğimiz her yerde şeker ve tatlı ikramları olurdu. Herkes bayram için hazırlıklı olurdu çünkü.
Bana göre o zamanların en büyük problemi el öpmekti. Eli öpülmeye asla değmeyecek bir sürü insanın elini öpmeye zorlanırdık. "Kızım öpsene teyzenin elini" en sevmediğim laftı. Şimdilerde düşündüğümde çok da haklı olduğumu görüyorum. Eli öpülmeye değmeyen tüm insanlar tek tek gittiler hayatımızdan. Bayramlar da gitti aslında. Yerini tatillere bıraktı. Son yıllarda neredeyse tüm bayramlar 9 gün olarak kutlanıyor ki insanlar tatile gidebilsin. Artık kimse kimseyi umursamıyor. Eli öpülecek kimseler kalmadı yani. Çocuklar bile harçlık toplamak nedir, yeni kıyafetler nelerdir bilmiyor. Otellerin havuzlarında geçiriyorlar bayramlarını. Doğru olanın da bu olduğunu düşünüyorum artık.
Bütün bir yıl boyunca bombalar, şehitler, cenazeler için üzülen, iş stresinden kafasını kaldıramayan, tüm gün ofis adı verilen hapisanenin dört duvarı arasında kalmış bu insanların elbette dinlenmeye ihtiyacı var. Artık bu insanlar mahalledeki teyzenin merakını gidermek için soru - cevap şeklindeki diyaloglardan rahatsız. El öpmekten rahatsız. Elalem ne der düşüncesinden rahatsız. Bu yüzden de herkes uzaklaşıyor çevresinden. 9 günlüğüne de olsa kafa dinleyip kaldığı yerden devam ediyor.
Buraya kadar her şey güzel ama hayat bu şekilde ilerledikçe de yalnızlığımız daha da artıyor. Görüşecek, konuşup dertleşecek kimseler kalmadı. Bir çekirdek ailemiz var, bir de sürekli değişen, ilişkiyi sabitleyemediğiz ve ara sıra görüştüğümüz arkadaşlarımız. Kimseler kalmadı yani. Daha da uzaklaşmaya devam edeceğiz. Herkes daha çok tatile gidecek, stres arttıkça o bile yetmeyecek sanırım. Yalnızlık büyüyecek. Herkes yaşam kaygısının peşinden gidecek. Sonucunu da hep beraber yaşayıp göreceğiz.
Ben de kendi içimde çelişmeye devam edeceğim. Acaba kapı kapı gezmeye devam etseydik, daha mı mutlu olurduk diye...
O yazıda da bayramları sevmediğimi anlatmıştım. Hakikaten de sevmezdim ergenliğimde. Çocukken de harçlıkları yeni elbiseleri çok severdim ama kapı kapı dolaşıp bayramlaşma fikri beni çok rahatsız ederdi. Hala da öyle. O zamanlar o kadar çok insan vardı ki ziyaret ettiğimiz. Annem ve babam çok insancıl ve sosyal olduğundan herkesin kapısını çalar halini hatrını sorardık. Gittiğimiz her yerde şeker ve tatlı ikramları olurdu. Herkes bayram için hazırlıklı olurdu çünkü.
Bana göre o zamanların en büyük problemi el öpmekti. Eli öpülmeye asla değmeyecek bir sürü insanın elini öpmeye zorlanırdık. "Kızım öpsene teyzenin elini" en sevmediğim laftı. Şimdilerde düşündüğümde çok da haklı olduğumu görüyorum. Eli öpülmeye değmeyen tüm insanlar tek tek gittiler hayatımızdan. Bayramlar da gitti aslında. Yerini tatillere bıraktı. Son yıllarda neredeyse tüm bayramlar 9 gün olarak kutlanıyor ki insanlar tatile gidebilsin. Artık kimse kimseyi umursamıyor. Eli öpülecek kimseler kalmadı yani. Çocuklar bile harçlık toplamak nedir, yeni kıyafetler nelerdir bilmiyor. Otellerin havuzlarında geçiriyorlar bayramlarını. Doğru olanın da bu olduğunu düşünüyorum artık.
Bütün bir yıl boyunca bombalar, şehitler, cenazeler için üzülen, iş stresinden kafasını kaldıramayan, tüm gün ofis adı verilen hapisanenin dört duvarı arasında kalmış bu insanların elbette dinlenmeye ihtiyacı var. Artık bu insanlar mahalledeki teyzenin merakını gidermek için soru - cevap şeklindeki diyaloglardan rahatsız. El öpmekten rahatsız. Elalem ne der düşüncesinden rahatsız. Bu yüzden de herkes uzaklaşıyor çevresinden. 9 günlüğüne de olsa kafa dinleyip kaldığı yerden devam ediyor.
Buraya kadar her şey güzel ama hayat bu şekilde ilerledikçe de yalnızlığımız daha da artıyor. Görüşecek, konuşup dertleşecek kimseler kalmadı. Bir çekirdek ailemiz var, bir de sürekli değişen, ilişkiyi sabitleyemediğiz ve ara sıra görüştüğümüz arkadaşlarımız. Kimseler kalmadı yani. Daha da uzaklaşmaya devam edeceğiz. Herkes daha çok tatile gidecek, stres arttıkça o bile yetmeyecek sanırım. Yalnızlık büyüyecek. Herkes yaşam kaygısının peşinden gidecek. Sonucunu da hep beraber yaşayıp göreceğiz.
Ben de kendi içimde çelişmeye devam edeceğim. Acaba kapı kapı gezmeye devam etseydik, daha mı mutlu olurduk diye...
Yorumlar
Yorum Gönder